Kasım ayında Mimarlar Odası’nın düzenlemiş olduğu kurultay için Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nden İzmir’e gelen Yrd. Doç. Dr. Beril Özmen Mayer ile mimarlık ve mimarlık eğitimi üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik. Yoğun programı olan Mayer’e, Kıbrıs’a gitmeden önce havaalanında ulaşabildik. Uluslar arası akademisyenleri ve tasarımcı adaylarını bir araya getiren Oikodomos Projesi üzerinde uzun süredir çalışan Yrd. Doç. Dr. Beril Özmen Mayer, aynı zamanda Doğu Akdeniz Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nde mimarlık eğitimi veriyor.
MSGSÜ, eski adıyla Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nde lisans-yüksek lisans; daha sonra İstanbul Teknik Üniversitesi’nde doktora öğreniminizi tamamladınız. İstanbul Teknik Üniversitesi’nde asistanken aldığınız devlet bursuyla İngiltere, Oxford Brooks - Polytechnic Lisansüstü Araştırma Okulu’nda yaptığınız yöntembilim ve tez çalışmaları ile farklı bir deneyim kazandınız. Mimarlık alanına yönelme sürecinizden bahsedebilir misiniz?
Mimarlığa olan ilgim dokuz yaşında başladı, İzmir’in Selçuk ilçesinde oturuyorduk ve babam ilçe kaymakamı olarak gelen önemli ziyaretçileri Efes Antik Kenti’ne götürürdü. Ailecek çok sevdiğimiz bu gezilerle her hafta birkaç kez tekrarlanırdı. Efes beni etkileyen ilk mimari ve farklı yapılanmaları içeriyordu. Kimsenin yaşamadığı bir kent olması, denize uzak bir Liman Caddesi olması, mermerden yapılmış beyaz binaları, saatlerce incelediğim kitapları bulunmayan Celcius kitaplığı bana hep çok farklı gelir ve beni çok etkilerdi. Üzerlerinde temel sanarak oyun oynadığım, o zamanlar henüz ortaya çıkarılmamış Teras Evler’in oluşturduğu atmosfer de oldukça çarpıcıydı benim için, odaları olmayan bu evlerde nasıl yaşanırdı diye sorardım kendime. Efes Müzesi’ndeki tanrıça Artemis Heykelinin çok kıvrımlı vücut yapısı da bu sıra dışı atmosfere eklemek gerek. Diğer bir faktör de, o zamanlar mimarlık öğrencisi olan ablamın nişanlısının tutku dolu çizimlerinin etkisiydi. ‘Rapidograf’ların inceli kalınlı kullanıldığı, boyalarla canlandırılan eskizlerin büyülü dünyasını gözlemlemek, İlkokul 4. sınıf öğrencisi küçük bir kızken yaratmanın ve sanat eserinin bu cezbeden kokusunu almak beni mimar olmaya yöneltti. Üniversite sınavında da tek tercihim mimarlık mesleğini seçmek oldu ve böylece bana çok şeyler kazandıran sevgili okulum İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’ne girdim. Mimarlığa olan sevgim ve heyecanlarım her zaman devam etti ve hiçbir zaman vazgeçmedim.
Doğu Akdeniz Üniversitesi’nde mimarlık öğrencilerine eğitim veriyorsunuz. Sizin aldığınız eğitim ile bugün verilen eğitimi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Mimar Sinan Üniversitesi’’de aldığım eğitim, Doğu Akdeniz Üniversitesi ve diğer birçok mimarlık okulundaki eğitimle aynı değil. Mesela Mimar Sinan Güzel Sanatlar Akademisi’nde büyükler küçüklerden öğrenir, karma eğitim sistemi ve dikey stüdyo vardır; bu bence bu öğrenciler arasında müthiş bir dayanışma ve ortama aidiyet duygusu yaratırdı. Dönemin toplumsal yönlenmesi baskın olmasına rağmen sanatçının bireyselliğiyle de başat giden bu ortamda, sanatçının beyin, ruh ve el koordinasyonu çok önemliydi ve o zamanlar bilgisayar yardımlı tasarım konusu henüz ortada yoktu. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Akademisi tamamıyla el becerisinin yetkin yardımına yönelik bir eğitim verirdi, şimdi de sanıyorum ki bu konu hala öncelikli olmaya devam etmekte. Şu anda geldiğimiz noktada ise Bilgisayarlı destekli çizimin gerekliliğini kesinlikle kabul etmeliıyiz. Yalnız, ilk yıllarda oluşturulan mesleğe yönelik kuramlar ve kavramlarda belli bir algılama ve farkındalık oluşturulmadan kullanılmamasının bazı olumsuzluklar yarattığını düşünüyorum. Klasik ifade biçimleri, beyin ve el koordinasyonunu sağlamak ve etkileşimi oluşturmak için en hızlı ve en doğal bir yöntem. Öğrenci el çizimi ve bilgisayar çizimini aynı anda öğrenirken bazen hiçbirini öğrenemeyip kolay görünen tekniklere yöneliyor. Bu yönelme sürecinde sadece bilgisayar çizimi değil kötü kullanılan el çizimi de vardır ve burada çok iyi bir denge sağlanmasına ihtiyaç var. Bilgisayar programının tasarımda belirleyici olmaması ve yetkin kullanılması için mimarlık öğrencisi ipleri elden bırakmamalı ve her türlü eskizle düşünceleri ifade etme biçimine de açık olmalı ve bu yeteneklerini kaybetmemesi aksine geliştirmesi gerekiyor.
Genç tasarımcı adaylarına eğitim veren biri olarak genç mimarlar ve sizin zamanınız mimarlarının tasarıma yaklaşımında bir fark görüyor musunuz?
İyi mimarlık, iyi tasarımdır; her zaman yapılır ve yapılmalıdır. Fakat tasarımın sunumu bakımından oluşmuş yerleşmiş az önce bahsettiğimiz farklar ve mitler her dönemde mevcut olacaktır. Diğer yandan, geçmişe göre içinde bulunduğumuz rekabet ortamı daha çok mücadele ve zorluk yaratıyor. Hızlı olmak, iş bitirici olmak, öne çıkmak, kendini göstermek kavramları bugün meslek sunumlarını daha bireyci ve bencil hale getirmiş ve mimarlık ortamı daha gelişmiş boyut ve doğrultularda. Bununla birlikte, meslek etiği olan bir insan, bir mimar, mesleğini en yetkin şekilde yapabilecek şekilde çalışmalarını sürdürürse her dönem ve her ortamda en şekilde işini yapar.
Mimarlığa yaklaşımınızı tanımlamanızı istesek seçeceğiniz kelimeler neler olurdu?
Heyecan, hayal, mükemmellik. Bu kelimeler bana çok uyuyor. Tasarım heyecanını duyuyorsanız, geliştirmek için elinizden geleni yapacaksınız demektir. Öğrencilerimin de hayal etmesini istiyorum. Ayrıca, seçenek-üzerine-seçenek arayışını sürdürmek, bir tasarımı yaratım sürecinde sonuna kadar durmamak ve mükemmeliyetçilik. Normal olarak bir ürünü çıkarayım teslim edeyim ve geçeyim tutumu var genelde öğrencilerimizde. Fakat ürünün çıkış süreci ve o beyinsel gelişim öğrencinin yapabilecekleri görmesi açısından çok önemlidir. Belli bir kaliteye ulaşmak kolay ulaşılabilen bir durum değildir. Bundan dolayı hemen pes etmeyi de hiç benimsemediğim anti-kelimeler arasına koymak istiyorum.
OIKODOMOS projesi üzerinde çalışıyorsunuz, 2006’da kurduğunuz bir konut araştırma merkezi projesiyle her şey başladı. Bu projeyi ve süreci sizden dinlemek isteriz.
Oikodomos çok ilginç bir proje, yapı ustası anlamına geliyor Yunanca’da. Konut, hem mimarlık hem içmimarlık alanında ve tüm tasarım gruplarında önemli bir yere sahip. Yaşadığımız mekanların daha iyi tasarlanması gerekiyor. Yaptığımız araştırmalar sonucunda, Kıbrıs’taki akademik çevremizde konut konusunun öneminin vurgulanması gerektiğini hissettik. Bir grup gönüllü öğretim üyesi bir araya geldik ve HERA adında bir konut ve eğitim araştırma merkezi kurarak bir takım aktivitelerde bulunmaya başladık. 2008’de gerçekleştirdiğimiz bir ‘’Konutta Doktoralar’’ Sempozyumu’na İspanya’dan katılan Omayra Rivera Oikodomos konusunda bize tanıtım yaptı. Ardından Omayra’nın doktora yöneticisi Profesör Leandro Madrazo bize yazı yazarak konutla ilgili sanal bir kampüsü olan Oikodomos projesinden bahsetti. O zamanlar yeni kurulmuş bir merkezdik ve bu yeni öneriye biraz soğuk baktık, fakat bu konu benim kişisel olarak çok ilgimi çektiği için en Leandro ile devamlı yazışarak iletişim içinde oldum. Böylece, 2009 Aralık ayında Barselona’da katıldığım bir değerlendirme atölyesinde tüm Oikodomos partnerleri ile tanıştım. 2010’da AB burslusu olarak İtalya’daki kalışıma rastlayan dönemde ise Oikodomos projesinin mimarı Leandro Hoca tekrar teklifte bulundu. Proje 3 yıllık süresini tamamlamıştı, fakat bir uzatma yapmak istediklerinden bahsetti ve ben de bu sefer evet diyerek işi kabul ettim. Gerekli belgeleri düzenleyerek, Avrupa Birliği’nin Life Long Learning proje programından destek de alarak DAÜ Mimarlık Fakültesi HERA-C (Housing Education Research Advisory Center) olarak bu projeye adımımızı attık. İspanya, Fransa, Slovakya, Belçika, İngiltere ve İsviçre gibi ülkelerin yanında KKTC olarak adımızı yazdırmış olduk. Bu Konsorsium'da beş tane mimarlık okulu ve farklı çalışmalarla projemizi destekleyen iki araştırma merkezi olmak üzere, yedi ayrı yerden, farklı kültür ve dillerden dalda aynı amaç için çalışan bir grup oluşmuş durumda. Her üniversitenin, Oikodomos Sanal Kampüs’ünde özel çalışma alanı var, her okulun öğrenci grupları ve hocaları web sitesinde tanımlanıyor ve kullanıcı adı / şifrelerle bu sanal ortamı paylaşıyor ve birbiriyle paralel giden ortak eğitimsel aktiviteler yapıyoruz. Web sitesinde de çalışmaların bir kısmını görebilirsiniz. Her akademik yılda konutla ilgili esnek bir tema seçiyoruz ve ders ve stüdyoları ona göre tasarlıyoruz. Örneğin, geçen sene ‘Proximity and Housing’ üzerinde çalıştık, Türkiye’ye tanıtmak istediğimiz bir çalışmaydı ve bu nedenle de ortak bir atölye çalışmasını geçen Mayıs ayında İTÜ’de gerçekleştirdik. Bu sene de ‘Housing Reagents’ çalışması yapıyoruz. Bu kapsamda çoğu partner okuldan katılım sağlanmakta. Hem sınıfta hem internet üzerinde aktif olabileceğimiz bu çok kültürlü ortamda, çağdaş bir proje üzerinde öğrencilerle ve diğer akademisyenlerle birlikte çalışmak çok güzel.
Son olarak, mimarlık öğrencilerine eğitim veren ve yurtdışına birçok çalışması bulunan bir mimar olarak tasarımcı adaylarına neler söylemek istersiniz?
Dünyayı keşfedin! Bu iş de sizin kendi çevrenizden başlayarak gelişir unutmayın. Etrafınızı çok iyi analiz edin, okulda ve kitaplardan öğrendiğiniz bilgileri gerçek dünyayla birleştirmeye çalışın. Ve çok çalışmak durumundasınız başka hiçbir çare yok, eğer bu işe gönül verdiyseniz. Öğrencilerime hep söylerim ‘gözleriniz projektör gibi ve siz de maraton koşucusu gibi olmalısınız’ derim hep; durmak ve yorulmak yok.
Değerli vaktinizi ve deneyimlerinizi paylaştığınız için çok teşekkür ederiz.
Bende çok teşekkür ederim, iyi çalışmalar diliyorum.